Someone
Sorunu sor hemen cevaplansın.
someone teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- birisi
Örnek Cümle:
Birisi bana içtiğin her sigara ömründen yedi dakika alır dedi.
-Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
Örnek Cümle:
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
-A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
- şahsiyet
- bir kimse
Örnek Cümle:
Bugün belirli bir kimse müthiş kırılgan oluyor.
-A certain someone is being awfully fragile today.
Örnek Cümle:
O, şüpheleneceğin bir kimse değildi.
-He wasn't someone you'd suspect.
- biri
Örnek Cümle:
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
-A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
Örnek Cümle:
Birisi bana içtiğin her sigara ömründen yedi dakika alır dedi.
-Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
- kimse
Örnek Cümle:
Neden kimse Tom'a yardım etmedi?
-Why didn't someone help Tom?
Örnek Cümle:
Neden kimseye söylemedin?
-Why didn't you tell someone?
- önemli kimse
- her
- ona
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
-The bank loaned her 500 dollars.
Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı?
-Reporter: Did you buy her a kitten?
- him
- ona
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
-The bank loaned him 500 dollars.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
-We had no choice but to leave the matter to him.
- that
- (İnşaat) şu
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
-This is a good book, but that one is better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
-This is a good book, but that is better.
- you
- sen
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
-If it hadn't been for you, he would still be alive.
Artık seni sevmiyorum.
-I don't love you anymore.
- it
- ona
- our
- bizim
O bizim beyzbol sahamızdır.
-That is our baseball field.
Tatoeba Projesi bizim sanal evimizdir.
-Tatoeba Project is our virtual home.
- somebody
- birisi
Birisi telefona cevap verebilir mi?
-Can somebody get that?
Birisi telefona cevap verebilir mi?
-Can somebody answer the phone?
- you
- siz
Merhaba, siz Bay Ogawa mısınız?
-Hello, are you Mr Ogawa?
Sizin bir öğretmen olduğunuzu biliyorum.
-I know that you're a teacher.
- somebody
- biri
Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
-There's somebody coming up the stairs.
Biri bu tabağı kırdı.
-Somebody has broken this dish.
- us
- biz
- that
- o
- so
- bu yüzden
- so
- böyle
- someone else
- başkası
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
-It's good to put yourself in someone else's place now and then.
İş için başkasını tuttular.
-They hired someone else for the job.
- someone else
- başka biri, bir başkası
- someone else's
- başkasının
- someone else
- bir başkası
Tom şu anda bir başkasıyla evlidir.
-Tom is married to someone else now.
Hıncını bir başkasından çıkar, olur mu?
-Vent your anger on someone else, will you?
- someone cant make out...
- Birisi cant çıkarmak
- someone to whom private matters are confided
- Birine kime özel konular vardır sır
- someone who cleanses by scouring
- ovma tarafından temizler kimse
- someone who enlists workers to join a union
- bir sendikaya üye işçilerin kargaşa kimse
- someone who is easily taken advantage of
- kolayca avantaj alınır kimse
- someone who makes or sells illegal liquor
- yapar veya yasadışı içki satan kimse
- someone with a promising future
- umut verici bir gelecek kimse ile
- someone with a shaved head
- bir tıraş kafa kimse ile
- someone with ginger hair
- zencefil saçlı biri
- someone's ken
- bir kişinin bilgi alanı
- someone's man
- adamı olmak
- sober someone up
- birini ayıltmak
- So long as someone or something ailing is alive, there is hope for recovery
- çıkmadık candan ümit kesilmez
- this
- bu
- so
- böylece
- that
- bağlaç ki
- his
- onun
Bu John'dur ve o da onun biraderidir.
-This is John and that is his brother.
Onun kız arkadaşı Japon.
-His girlfriend is Japanese.
- them
- onlara
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
-There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Beni öldürmekle tehdit ettiler bu yüzden cüzdanımı onlara verdim.
-They threatened to kill me so I gave them up my wallet.
- that
- conj. şu
- me
- bana
- that
- {z} (çoğ. those)
- us
- bizi
- so
- de
- them
- onlar
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
-There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Onlardan herhangi birini seçebilirsin.
-You may choose any of them.
- your
- sizin
Ben dün sizin babanıza rastladım.
-I bumped into your dad yesterday.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
-I ran into your dad yesterday.
- my
- benim
- it
- o
- this
- {s} (çoğ. these) bu
- so
- da
- that
- bu kadar
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
-See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
-That's enough. I don't want any more.
- ones
- birileri
- my
- (İnşaat) benim N
- his
- eril onun
- that
- Keşke
Keşke onunla gidebilseydim.
-I regret that I couldn't go with her.
Keşke sigara içmeyi bıraksa.
-I wish that she would stop smoking.
- that
- (sıfat) öteki
- that
- (bağlaç) şu, o, ki, diye, için
- her
- o
- him
- o
- him
- kendine
Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
-Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.
-He said NO to himself. He said YES aloud.
- something
- birşey
Tom asla ağzını birşeyi şikayet etmeden açmaz.
-Tom never opens his mouth without complaining about something.
Bu öğleden sonra Tom'un birşeyler yapmasına yardım edeceğim.
-I'm going to help Tom do something this afternoon.
- their
- onların
Onların konuşmaları devam etti.
-Their conversation went on.
Yağmur nedeniyle onların gezisi ertelendi.
-Their trip has been cancelled due to rain.
- her
- onun
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
-He promised to meet her at the coffee shop.
Onun elleri buz kadar soğuktu.
-Her hands were as cold as ice.
- so
- aynen
- US
- amerika
- me
- aman!
- so
- pek âlâ
- this
- bu kadar
Hiç bu kadar erken kalkmadım.
-I've never woken up this early.
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
-Hearing this song after so long really brings back the old times.
- that
- {s} öteki
Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip.
-This car has a better performance than that one.
- act towards someone
- Davranmak, muamele etmek
- bring something home to someone
- Birinin birşeyi anlamasını sağlama, farkettirmek
- do someone a power of good
- Birinin kendini iyi hissetmesini sağlamak
- fall in love with someone
- Birine aşık olmak
- fancy someone
- Birisinden hoşlanmak
- give someone a wide berth
- Birinden uzak durmak, yaklaşmamak
- give three cheers for someone
- Ödüllendirmek, mükafatlandırmak
- keep pace with someone
- Birine ayak uydurrmak
- lose faith in someone
- Birine karşı inancını yitirmek
- make a monkey out of someone
- (Ev ile ilgili) Birisi ile dalga geçmek, alay etmek, kafa bulmak, maymun etmek, maymuna çevirmek
- make friends with someone
- Biriyile arkadaş olmak
- play someone against someone else
- Birini başka birine karşı doldurmak
- put someone in an awkward position
- Birini zor duruma sokmak
- sponge off someone
- Birinden otlakçılık yapmak
- storm on someone
- Birine aniden kızmak
- talk someone into something
- Birini birşeye inandırmak, birini birşeye ikna etmek
- talk someone out of something
- Birini birşeyden caydırmak, birini birşeyden vazgeçirmek
- back someone up
- arkasında olmak
- back someone up
- (deyim) gelistirmek icin ilaveler yapmak
- bring someone down
- (deyim) (Deyimler) düşmesine neden olmak
- check someone out
- (deyim) araştırmak
- her
- onu
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
-She promised to meet her at the coffee shop.
Aşk onu rüyalarında görmektir.
-Love is seeing her in your dreams.
- her
- kendine
O kendi kendine mırıldanıyor.
-She is muttering to herself.
Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.
-Emi ordered herself a new dress.
- her
- dişil onun
- her
- {z} dişil onu; ona; ondan; onun: He loves her. Onu seviyor. He looked at her. Ona baktı. They hated her. Ondan nefret ettiler. It pleased
- her
- ondan
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
-I got these old coins from her.
Herkes ondan iyi şekilde bahseder.
-Everybody speaks well of her.
- her
- kendisi
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
-She said NO to herself. She said YES aloud.
Yeni bir araba satın alması için babasına baskı yaptığında Catherine'nin bir art niyeti vardı; O, arabayı kendisinin sürebileceğini umuyordu.
-Catherine had an ulterior motive when she urged her father to buy a new car. She hoped that she'd be able to drive it herself.
- her
- dişil onu
- him
- kendi
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
-He said NO to himself. He said YES aloud.
O, çocuklarını kendi etrafına topladı.
-He gathered his children around him.
- him
- onu
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
-As long as you are with him, you can't be happy.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
-She promised to meet him at the coffee shop.
- lend someone a hand
- (deyim) birine el vermek
- my
- {z} benim. ünlem O, ...! (Hayret belirtmek için kullanılır.): My, my, how nice you look! O, bu ne güzellik böyle!
- my
- vay!
- so
- yani
- so
- bundan dolayı,conn.bu yüzden: adj.çok: adv.bu yüzden
- somebody
- bir kimse
- something
- biraz
Köpeğini besleyecek bir şey almak için biraz paraya ihtiyacı vardı.
-She needed some money to buy something to feed her dog.
Biraz geç olduğunu biliyorum ama şimdi uğramamın bir sakıncası var mı? Seninle tartışmam gereken bir şeyim var.
-I know it's kind of late, but would you mind if I came over now? I have something I need to discuss with you.
- stand someone up
- (Dilbilim) birisini ekmek
- that
- böyle
Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim.
-I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
-I am surprised that she refused such a good offer.
- that
- için
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
-That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
-That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
- that
- diye
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
-She makes sure that her family eats a balanced diet.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
-Please read it aloud so that everyone can hear.
- that
- {z} o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After That cat has been up to O kedi yine marifetini göstermiş
- them
- onları
Takımımız beyzbolda onları 5-0 mağlup etti.
-Our team defeated them by 5-0 at baseball.
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
-Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
- you
- sana
Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
-I will teach you to play chess.
Bu kitabı sana vereceğim.
-I will give you this book.
- his
- zam onunki
- my
- hayret
- my
- vay be
- my
- Aman! Olur şey değil Hayret!
- my
- vay canına!
- my
- million years
- my
- vay be!
- my
- ünl
- so
- bu
- so
- yeter
- so
- bunun için
- something
- {i} önemli bir şey
Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.
-I'm about to tell you something important.
Tom Mary'ye önemli bir şey söylemek istedi.
-Tom wanted to tell Mary something important.
- something
- falan
Aptal ya da falan olduğumu düşünüyor musun?
-Do you think I'm stupid or something?
Neden parka falan gitmiyoruz?
-Why don't we go to the park or something?
- that
- in that mademki
- that
- O that
- us
- amerika birleşik devletleri
- so
- ve
- something
- bir parça şey
- Patch someone through
- (Telefon santrali) Birini birine bağlamak
- be no skin off someone's nose
- (deyim) umurunda olmamak
- be no skin off someone's nose
- (deyim) birisinin umurunda olmamak
- believe in someone
- birine güvenmek
- believe someone guilty
- suçlu olduğuna inanmak
- bend someone's ear
- (deyim) birinin kulağını bükmek
- bid someone farewell
- birine veda etmek
- bite someone's head off
- (deyim) birini bozmak
- bite someone's head off
- (deyim) birinin yüzüne bağırmak
- bite someone's nose off
- birine ters cevap vermek
- bother someone
- parazit yapmak
- bring someone to book
- (deyim) hesap sormak
- bring someone to forefront
- gözönüne almak
- bring someone to justice
- adalete teslim etmek
- bundle someone off
- birini apar topar göndermek
- bundle someone up
- (deyim) birini sarıp sarmalamak
- butter someone up
- (deyim) birine yağ çekmek
- cheer someone up
- birini neşelendirmek
- cling to someone for support
- dört elle sarılmak
- compel someone to think
- düşünmeye zorlamak
- consider someone enemy
- birini düşman saymak
- consider someone responsible
- birini sorumlu tutmak
- crown someone king
- krala tacını giydirmek
- crown someone king
- kral etmek
- crown someone king
- kral yapmak
- cut someone deep
- (Ev ile ilgili) Birini duygusal olarak derinden incitmek
- cut someone down
- birini öldürmek
- cut someone off
- birinin yolunu kesmek
- deem someone responsible
- sorumlu tutmak
- drive someone out of his mind
- çileden çıkarmak
- ease someone out
- (deyim) yol vermek
- excuse someone or something
- mazur görmek
- expect someone to understand
- anlayışına güvenmek
- expect someone to understand
- anlayışına sığınmak
- extend someone's condolences
- (Askeri) taziyelerini sunmak
- fend someone off
- kendini savunmak
- fend someone off
- kendini müdafa etmek
- fill in for someone
- (deyim) birinin yerini doldurmak
- find someone
- (Bilgisayar) birini bul
- fix someone's wagon
- (deyim) hakkından gelmek
- fling in someone's face
- (deyim) yüzüne vurmak
- fling in someone's teeth
- (deyim) yüzüne vurmak
- follow in someone's footsteps
- bir kimsenin izinde olmak
- follow in someone's footsteps
- (deyim) birini kendine örnek almak
- follow in someone's footsteps
- (deyim) birinin izinden gitmek
- follow in someone's footsteps
- (deyim) birinin izinde yürümek
- follow in someone's tracks
- (deyim) birinin izinde yürümek
- follow someone
- birisinin arkasından gitmek
- follow someone
- birini takip etmek
- follow someone closely
- yakın takibe almak
- follow someone's advice
- birinin sözünü dinlemek
- follow the lead of someone
- birinin ardından gitmek
- fortune smile on someone
- talih yüzüne gülmek
- get on someone's nerves
- (deyim) sinirine dokunmak
- give someone a leg up
- (deyim) birine yardım etmek
- give someone a leg up
- (deyim) arka çıkmak
- give someone cold shoulder
- (Ev ile ilgili) Birine karşı soğuk davranmak
- grip someone's imagination
- alıp götürmek
- guide (someone)
- yol göstermek
- hang on someone's every word
- can kulağıyla dinlemek
- help someone out
- birine yardım etmek
- her
- kendi
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
-This is a picture of her own painting.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
-She said NO to herself. She said YES aloud.
- hire someone
- işe yerleştirmek
- his
- eril onunki
- humble someone's pride
- birinin kibrini kırmak
- hurt someone's pride
- birinin gururunu kırmak
- ignore someone
- pas vermemek
- inquire after someone
- birini sormak
- inquire after someone
- halini hatırını sormak
- invite someone in
- birini buyur etmek
- invite someone in
- birini içeriye davet etmek
- invite someone to interview
- mülakata çağırmak
- it
- ebe (oyunlarda)
- it
- ebe (oyunda)
- it
- (Bilgisayar) bilişim
- it
- cinsel ilişki
- keep someone guessing
- Birini merak hâlinde burakmak
- keep someone up
- yatmasına engel olmak
- keep up with someone
- geri kalmamak, uymak
- kick someone out
- birini kapı dışarı etmek
- kick someone out
- birini işten çıkarmak
- kidnap someone
- adam kaldırmak
- knock someone out
- yere yıkmak (birini)
- knock someone's block off
- (deyim) sopalamak">(deyim) sopalamak
- lend someone a helping hand
- birine yardım elini uzatmak
- let someone down
- hayal kırıklığına uğratmak
- let someone down
- hüsrana uğratmak
İlgili Terimler
someone teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- HER
- (Osmanlı Dönemi) f. Bütün, hep, tamamen
- HER
- Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir: "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi."- H. E. Adıvar
- His
- (Osmanlı Dönemi) VAKŞ
- His
- (Osmanlı Dönemi) RUH
- HÎS
- (Osmanlı Dönemi) Arslan yatağı
- his
- Duygu
- his
- Duyu
- his
- Duygu: "Birisi duygularına, hislerine kulak verir, öteki hile ve desise seslerine ..."- B. Felek
- his
- Sezgi, sezme
- his
- Duyu. Sezgi, sezme
- it
- Köpek
- it
- Terbiyesiz kimse
- me
- Göz
- HÎS
- (Osmanlı Dönemi) Meşelik
- HİM
- (Osmanlı Dönemi) Deveye ârız olan susuzluk hastalığı
- HİM
- (Osmanlı Dönemi) Kürtçede: Temel, esas
- her
- Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir
- him
- Eskiden, Bingazi ve Trablusgarp'tan alınan bir çeşit vergi
- him
- Bina temeli
- him
- Derinlemesine eşilen ve duvar örülen çukur
- it
- Köpek: "İt ürür, kervan yürür."- Atasözü
- it
- Değersiz, terbiyesiz kimse: "Babaları da zaten itin biri."- H. Taner
- it
- Değersiz, terbiyesiz kimse
- me
- Koyun, kuzu gibi hayvanların çıkardığı ses
- me
- Evrenin tasarlandığı gibi işlemesini sağlayan kutsal kurallar ve düzenlemeler
- me
- Koyun, kuzu gibi hayvanların çıkardığı ses: "Kara koyun kuzular kuzulamaz / Me deme."- F. H. Dağlarca
- me
- Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek
- me
- Türk alfabesinin on altıncı harfinin adı, okunuşu
- sb
- Antimon elementinin simgesi
İlgili Terimler
someone teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- A partially specified but unnamed person
Örnek Cümle:
The someones under discussion were eventually arrested.
- some person
Örnek Cümle:
Is someone there?.
- If you say that a person is someone or somebody in a particu
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.